Basın Açıklaması
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK)
Basın Birimi
28 Temmuz 2017
SMDK’nın Son Siyasi ve Askeri Gelişmelere Dair Tavrı
1- İdlib’deki Son Gelişmeler:
İdlib’de yaşanan tehlikeli ve üzücü gelişmeler, Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) yeterli desteğin verilmemesi ve Suriye halkına kendi devrim müesseseleri aracılığıyla bir ulusal ordu oluşturma fırsatı sağlanmamasının muhtemel sonuçlarındandı. Bununla birlikte, desteğin tek elden sürdürülmesi için harcanan çabalara yönelik engellemeler söz konusudur. Bunun sonucunda tahmin ettiğimiz ve uluslararası güçleri mevcut siyasetlerinin devam etmesi halinde olacağına dair uyardığımız olaylar meydana gelmiştir. Buna rağmen, muhalif gruplara destek mekanizması grupların dağılmasına ve aralarındaki bölünmenin artmasına sebep olmuş, askeri grupların kendilerini organize edecek meşru bir siyasi merciden yoksun olmalarına sebep olmuştur. Dağınık haldeki askeri grupların eğitilmesi ve donatılması için gerekli program uygulanmamış, Esed rejimi ve ona destek veren örgütler ile DAEŞ ve Nusra gibi terör örgütlerinin de sahip olduğu silahlar devrimci gruplara sağlanmamıştır.
İdlib’de yaşanan olaylar, muhalif askeri gruplara ulusal bir ordu içinde birleşme sorumluluğu yüklemektedir. Söz konusu ordunun esas görevi, Suriye’de özgürleştirilmiş bölgeleri Esed rejimi ve destekçilerinin saldırılarından korumak ve terör örgütleri tarafından işgal edilen bölgeleri özgürleştirmek olmalıdır.
Terörün üstesinden gelinmesinden en fazla fayda sağlayacak olan biz Suriye halkıyız. Suriye halkı, terörün üstesinden gelebilecek tek taraftır. Terör ancak sebeplerinin giderilmesiyle bitirilebilir. Bu sebeplerin başta gelenleri, ülkedeki mevcut baskıcı rejim, yolsuzluk ve halkın geniş kesiminin yaşadığı mazlumiyetidir.
Dost ve destekçi ülkelerden, uluslararası koalisyonun teröre karşı müttefiki olacak ve özgürleştirilmiş bölgeleri koruyarak terör örgütlerinin yeniden bu bölgelere dönüşünü engelleyecek bir ulusal birleşik ordu kurulması için muhalif askeri gruplara destek vermesini talep ediyoruz.
2- Guta ve Güney Cephelerde Varılan Ateşkes:
Uluslararası güçlerin Suriye’de akan kanın durdurulması için sarf ettiği çabaları takdirle karşılıyoruz. Bundan hareketle, yapılan anlaşmaların uygulanması için uluslararası bir gözleme ihtiyaç duyulduğunu düşünüyor ve anlaşmaların uygulanma sürecini dikkatle takip ediyoruz.
Suriye’de ilan edilen kısmi ateşkesler, ülkenin tamamını kapsayacak bir ateşkese dönüştürülmeli ve Cenevre 1 bildirgesi ve ilgili uluslararası kararlar kapsamında atılacak adımlarla güven ortamı sağlanmalıdır. Bununla beraber, söz konusu adımlar, Cenevre’deki siyasi çözüm sürecinin işletilmesi ve sorunların tartışılarak halledilmesi şeklinde yürütülmelidir. Cenevre’de yürütülen siyasi çözüm çalışmaları, çabaların sonuç vermesi için tam bir siyasi geçiş süreci uygulanmalıdır. Teröre karşı savaşta saflar sıklaştırılmalı, Suriyeli sivillerin korunması, ülkedeki güven istikrar ortamının yeniden sağlanması, zulüm sayfasının kapatılması, Suriye’nin özgür ve tüm topraklarına egemen olan demokratik, ilerici ve bütün vatandaşlarına eşit haklar tanıyan çoğulcu bir devlet yapısına büründürülmesi gerekmektedir.
3- Rakka’da DAEŞ Terör Örgütüne Karşı Sürdürülen Savaş, Operasyonlarda Sivil Kayıpların Yaşanması ve Şehrin Özgürleştirilmesinden Sonraki Yönetimi:
Teröre karşı mücadelenin bilincindeyiz. Bizler, önceden olduğu gibi başta Esed rejimi, İran kontrolünde Esed rejimine destek veren mezhepçi terör örgütleri ve Hizbullah, Esed rejimine bağlı ölüm tugayları ve DAEŞ ile El-Kaide terör örgütleri olmak üzere, terörün bütün şekillerini ilk reddeden ve teröre karşı ilk mücadele veren taraf olmayı sürdürüyoruz.
Rakka, Suriye’nin değerli bir parçasıdır. Bu şehir, devrim sürecinde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından özgürleştirilen ilk şehirdir. Yönetiminin seçilmiş yerel meclis aracılığıyla yine Rakka halkı tarafından yürütülmesi beklenmektedir. Bu yönetime, SMDK ve Suriye Geçici Hükümeti (SGH) ile uluslararası toplum gözlemcilik yapmalı ve fanatik yapılanmalardan uzak bir yönetim sergilenmelidir.
Uluslararası Koalisyon Güçleri tarafından, kente yönelik yapılan operasyonlar esnasında, sivillerin yaşamını kaybetmesiyle sonuçlanan saldırıları kınıyoruz. Sivil kayıplara sebep olan saldırıların bir an önce durdurulmasını, yüzlerce belki de binlerce sivilin yaşamını kaybetmesine sebep olan bu saldırılar hakkında bağımsız ve şeffaf bir soruşturma başlatılmasını talep ediyor. Bununla beraber, bölgeden büyük bir göç hareketi başladığına dair yayınlanan raporların incelenmesi ve bölge halkına karşı hak ihlalleri uygulayan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) militanları hakkında da soruşturma açılması gerektiğini vurguluyoruz.
4- Deyr ez-Zor Operasyonu Hazırlıklarına Dair Tavrımız
ÖSO grupları, Suriye çölünde aylardır DAEŞ terör örgütüne karşı mücadelesini sürdürmektedir. Bu kapsamda bazı bölgeleri DAEŞ’ten geri almayı başarmıştır. Buna karşılık Esed rejimi ve rejime destek veren milis gruplar, ÖSO tarafından DAEŞ terör örgütünden geri alınan bölgelere saldırı başlatmış ve bölgelerin bazılarını işgal ederek, ÖSO gruplarının DAEŞ terör örgütüne karşı yürüttüğü savaşı sabote etmiştir. Rejim güçleri, ÖSO ve DAEŞ arasına girerek bu savaşı engellemeye çalışmaktadır. Bu durum, Esed rejimi ve ona destek veren tarafların asıl hedefinin Suriye devrimini bitirmek olduğunu ve teröre karşı savaşmadıklarını açıkça göstermektedir.
ÖSO grupları ve bölgenin asli evlatları, yaşadıkları olumsuzluklara rağmen Deyr ez-Zor kentini DAEŞ terör örgütünden geri almak için başlatılması düşünülen operasyona katılmaya hazırdır. Bu kapsamda, ÖSO gruplarına destek verilmesi oldukça önemlidir.
5- Hizbullah Terör Örgütü’nün Kalamun Bölgesine Saldırarak Bölge Sakinlerini Tehcir Etme Girişimi:
Hizbullah terör örgütüne bağlı militanların, Suriye’nin Kalamun bölgesine girerek bölgedeki bazı kasabaları kuşatmasını ve kasaba sakinlerini tehcir etmesini kınıyoruz. Bu faaliyetler, İran tarafından bölgede uygulanmak istenen ve Şam, Şam kırsalı ve çevresini de içeren demografik değişim stratejisine hizmet etmektedir. İran’ın bu stratejisi karşısında Arap ülkelerinden Hizbullah ve İran kontrolündeki diğer mezhepçi terör örgütlerinin Suriye’den çıkarılmasını talep eden, Lübnan’ı konuya ilişkin gerekli tedbirleri alarak uluslararası kanunların yüklediği sorumluluklar kapsamında Hizbullah militanlarının sınırı geçerek Suriye’ye girmesini ve Suriye’de katliamlar işlemesini engellemeye zorlayan bir tavır sergilemesini bekliyoruz.
6- Arsel’deki Mülteci Kamplarının Kuşatılması ve Mültecilerin Tehcir Edilerek Esed Rejimi Kontrolü Altındaki Bölgelere Dönmeye Mecbur Bırakılması Girişimleri Hakkında:
SMDK, Esed rejimi ve Hizbullah militanları tarafından göç etmek zorunda bırakılan mültecilere, gittikleri yerlerde yaptıkları yardımlar nedeniyle resmi makamlara ve sivil toplum kuruluşlarına teşekkürlerini sunmaktadır. Lübnan’ın Arsel bölgesinde, mültecilere yönelik yapılan saldırıları ve mültecilerin tutuklanması, işkenceye tabi tutulması, mülteci kamplarının yakılması suretiyle başka bölgelere göç etmeye mecbur kalması amacıyla yapılan baskıları kınamaktadır. Mültecilerin göç ettiği bölgeler Hizbullah militanları ve Esed rejimi tarafından işgal edilmesi nedeniyle evlerine dönmeleri halinde tutuklanacakları ya da öldürülecekleri açıktır.
Lübnan hükümetini, mültecilere yönelik uygulamalarda terörle mücadeleyi bahane etmemeye, Hizbullah militanları tarafından geçtiğimiz Haziran ayında Arsel’deki mülteci kamplarına yönelik yapılan saldırılar ve bazı mültecilerin Lübnan Ordusu tarafından tutuklandıktan sonra işkence altında öldürülmesi olayları hakkında uluslararası soruşturma açılmasının önünü açmaya davet ediyoruz. Yaşanan olaylar karşısında Lübnan hükümetinin siyasi ve ahlaki sorumluluğu olduğu ve bu olayların bir an önce durdurulması gerektiği açıktır. Teröre karşı mücadele, öncelikle Hizbullah militanlarının Suriye’den çekilmesi ve Hizbullah’a bağlı unsurların Esed rejimi saflarında savaşmak üzere Suriye’ye geçmesinin engellenmesini gerekli kılmaktadır. SMDK, mültecilerin durumunun herhangi bir terör örgütü tarafından kullanılmasını kabul etmemekle birlikte Lübnan’ın güvenliğini de önemsemektedir.
7- Astana ve Cenevre Müzakerelerine Dair Tavrımız:
Astana müzakereleri ile ilgili olarak, müzakerelerin bazı zorluklarla karşı karşıya kaldığını görmekteyiz. Bu zorluklar, anlaşmalar ve anlaşmalara garantörlük yapan tarafların çoğalmasıyla ilişkilidir. Bütün bunlar, açıkça müzakerelere katılan tarafların çoğunun İran’ın garantörlüğünü kabul etmemesiyle alakalıdır.
Bu sorunlara benzer sorunlar, Cenevre’deki siyasi müzakereleri de tıkamaktadır. Cenevre’deki müzakere sürecinin henüz siyasi geçiş çalışmaları aşamasına geçmediği herkesin malumudur. Müzakereler, halen Birleşmiş Milletler (BM) Özel Temsilcisi’nin taraflarla yaptığı diyaloglar şeklinde devam etmektedir. Gerekli olup olmadığı tartışma konusu olan müzakere tekniklerinin konuşulması bile hala devam etmektedir. Muhalefet ve BM Özel Temsilcisi henüz bu konuda anlaşmaya varamamıştır. BM’nin Esed rejiminin müzakerede bulunmasını bir kazanım olarak görerek rejimin ortaya koyduğu olumsuzlukları göz ardı etmesi oldukça gariptir.
Cenevre müzakerelerinde henüz somut bir ilerleme kaydedilememiştir. Esed rejiminin askeri operasyonları artırması ve sorunu askeri yöntemlerle aşma çabaları halkın müzakerelere olan güvenini azaltmakta, müzakerelerin Esed rejimi tarafından siyasi bir süreç yürütüyormuş gibi propaganda mevzusu yapılmasına sebep olmaktadır. Zira rejim müzakerelerin içini boşaltmıştır.
Cenevre müzakerelerinin uygulama aşamasına geçmesi için siyasi geçiş sürecinin kapsamlı bir şekilde konuşulacağı aracısız müzakerelerin başlamasıyla mümkündür. Bu müzakereler, uluslararası kararlar çerçevesinde, uluslararası toplumun desteğiyle yapılmalıdır.
8- Tutuklular, Mülteciler ve Kuşatma Altında Yaşayan Sivillerin Durumu:
Uluslararası Toplum’un, Esed rejimine ait hapishanelerde işkence altında tutulan sayıları çeyrek milyona yaklaşmış tutukluya ve kaçırıldıktan sonra akıbetleri belirsiz olan yaklaşık 150 bin insana ilişkin ilgisizliği bizi derin bir üzüntüye sevk etmektedir.
Suriye’deki tutuklu ve kayıplar dosyası, Esed rejimi tarafından felaketlere düçar edilen Suriye halkının en derin yarasıdır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Kayser belgelerine, Saydnaya hapishanesinde öldürülen binlerce tutukluya ait görüntüler ve toplu mezarlara, işkence ve katliamların hala devam etmesine rağmen, başta Rusya olmak üzere bazı ülkelerin Esed rejimine sağladığı siyasi dokunulmazlık nedeniyle söz konusu suçların faillerine yönelik icraatlar gerçekleştirmede aciz kalmaktadır. SMDK olarak, Suriye halkına tutuklular ve kayıplar için ısrarlı çalışmalarımızı sürdüreceğimize dair söz veriyoruz. Bunun ulusal bir görev olduğunu vurguluyoruz. Tutuklular için uluslararası toplumu harekete geçirinceye kadar çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
9- SMDK İçinde Alınan Reform Kararlarına Dair:
Bütün bu yaşanan gelişmeler devrimin askeri ve siyasi seyrini şeffaf bir şekilde gözden geçirmeyi gerekli kılmıştır. Bu çerçevede SMDK ve bağlı kurumların tamamı için reformu ön gören belge ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede Suriye Geçici Hükümeti’nin (SGH) Suriye içinde daha etkin çalışması, askeri grupların SMDK içinde daha güçlü şekilde temsil edilmesi, ulusal birlik çerçevesinde askeri hareketliliğin tek çatı altında toplanması hedeflenmektedir. Böylece Suriye halkının talepleri ve devrimin hedeflerine ulaşılacaktır.
Bu çerçevede devrimci kurumlar ve STK’larla, partiler ve siyasi gruplarla görüşülmüştür ve görüşülmeye devam edilmektedir. Bu görüşmelerin sürekli ve düzenli hale getirilmesi planlanmaktadır.
Atılmış bu adımlar çerçevesinde, SMDK, SGH, yerel meclisler ve SMDK’ya bağlı kurumlar aracılığıyla kurtarılmış bölgelerin yönetilmesinde SMDK’nın ne kadar yetkin olduğu görülecektir. Bu kurumlar üzerinde devlet egemenliği tesis edilmekte, hizmetler halka ulaştırılmaktadır. Polis, yargı ve eğitim, diplomalar, tapu belgeleri ve nüfus belgeleri temin edilmektedir.