Esed’e bağlı güçlerin, Suriyeli Kadın Doktor Maria Behcet Şağbu ve beraberindeki 2 kişiyi Pazar sabahı tutukladığı ve söz konusu kişilerin akıbetlerinden şu ana kadar haber alınamadığı belirtildi.
Sirac Press Haber Ajansı da özel kaynaklara dayandırdığı haberinde olayı doğrulayarak, Doktor Maria’ya eşlik eden iki kişinin gazeteci Ömer eş-Şear ve insan hakları aktivisti Cedığ Nevfel’in olduğunu aktardı.
Haberde Maria ve beraberindekilerin, Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta düzenlenen ve bir hafta süren insan hakları çalıştayından başkent Şam’a dönüşte Suriye-Lübnan sınırında tutuklandıkları ifade edildi. Haberde ayrıca Şağbu’nun keyfi tutuklanmasının Suriye’de insan haklarına yönelik apaçık bir ihlal olduğu belirtildi.
Şağbu ailesinden olan Doktor Maria’nın hapiste doğduğu biliniyor. Annesi Doktor Rina Mahfuz, Maria’ya hamile iken baba Esed’in istihbarat birimleri tarafından Komünist Eylem Partisi’ne üye olmak suçlamasıyla tutuklanmış ve doğumunu hapishanede yapmıştı. Bir buçuk yaşına kadar hapishanede kalan Maria, annesinden alınarak serbest bırakılmış, ilkokul çağına geldiğinde de babası rejim tarafından tutuklanmıştı.
Suriyeli hukukçu aktivistler, Esed rejiminin tutukladığı kadınlar arasında yer alan insan hakları aktivisti Dr. Fatin Receb Fevvaz’ın özgürlüğüne kavuşabilmesi için de kampanya başlatmıştı.
Uluslararası toplum, hukuk ve insan hakları örgütlerine acilen eyleme geçme çağrısı yapan ve Fevvaz’ın derhal özgürlüğüne kavuşması için teşvikte bulunan aktivistler, Suriyeli kadın aktivistin tutukluluk halinin devam etmesinin, en basit insan hakları standardının dahi ihlal edilmesi anlamına geldiğini belirtmişti.
Fizik ve atom bilimlerinde mastır yapmış olan Fevvaz, 26 Kasım 2011’den bu yana hava muhaberatının elinde bulunuyor. Hava Muhaberatı İdaresi’ne bağlı soruşturma biriminde yaklaşık 10 ay tutulan Suriyeli aktivist, daha sonra halen tutuklu bulunduğu Askeri İstihbarat Dairesine bağlı özel bir birime aktarıldı.
Uluslararası hukuk kuruluşları, insan hakları örgütleri ve bu alanda çalışan eylemcilere Fevvaz’ın acilen serbest bırakılması ve hakkında verilen tüm kararların iptal edilmesi konusunda dayanışma halinde olmalarını talep eden aktivistler, “Özel yetkili mahkemelerin özellikle de askeri mahkemelerin aldığı kararlarda hukuka riayet etmediğini teyit ediyoruz. Çünkü söz konusu mahkemelerin yerel ve uluslararası hukukta itibar gören herhangi bir kanuni ilkeye bağlı olma muafiyeti taşıması, hapishanelerde bulunan kadın ve erkek tutuklular için en tehlikeli durumu oluşturmaktadır” ifadesini kullanmıştı.
Tutukluların kendilerini savunmak için herhangi bir kanundan yararlanamadığı hatta en temel hak olan savunma avukatına vekâlet bile veremediği ifade edilen açıklamada, söz konusu mahkemelerin, idama varan hükümler verebildiği ve bu kararlara itiraz-temyiz yolunun açık bırakılmadığı kaydedilmişti.
32 yaşındaki insan hakları savunucusu Fevvaz’ın, nefsi müdafaa hakkı, idama varacak karara itiraz hakkı bile tanımayan askeri mahkeme karşısına çıkarıldığı hatırlatılan açıklamada, Suriyeli aktivistin Uluslararası Af Örgütü’ndeki avukatının da ifade ettiği gibi kendisine yöneltilen suçlamanın açık olmadığına işaret edilmişti. Açıklamada ayrıca “Fevvaz’ın tutukluluk hali zorla alıkoyma boyutlarına ulaşmıştır ve işkence ile kötü muameleye tabi tutulmaktadır” denilmişti.
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) da yaptığı açıklamada, Dr. Fevvaz’ın akıbetinden Esed rejimini sorumlu tutmuş ve uluslararası taraflar ile insan haklarıyla ilgili heyetlerden, Suriyeli aktivistin akıbetinin belirlenmesi, güvenliğinin garanti edilmesi ve serbest bırakılması için acil müdahale talebinde bulunmuştu.
Uluslararası topluma, Esed rejiminin hak ihlallerinin önüne geçilmesi, rejim hapishanelerindeki kadın tutukluların kurtarılması ve katliamlara maruz kalan kuşatılmış bölgelerin özgürleştirilmesi için gerekenin yapılması çağrısını yineleyen SMDK, 22 Şubat 2014’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) benimsenen ve Suriye’de keyfi tutuklamalar, sivillere yönelik işkenceler, kaçırma ve zorla alıkoyma suçlarını şiddetle kınayan 2139 sayılı karar hatırlatılarak, bu tür uygulamaların bir an önce sona erdirilmesi ve keyfi olarak alıkonulan herkesin özgürlüğüne kavuşmasının sağlanması talep edilmişti.