Humus merkez hapishanesinde açlık grevi başlatan tutuklular hiçbir yargı süreci olmadan keyfi tutuklamaya maruz kaldıkları gerekçesi ile bu hukuksuzluğa bir son verilmesi ve salıverilmeleri noktasındaki taleplerini yineledi.
Esed’e bağlı güvenlik güçlerinin kasıtlı olarak aktivist ve göstericilerle doldurduğu Humus Hapishanesi normalde cinayet suçlularının tutuklu bulunduğu bir hapishane olarak biliniyor.
Esed rejiminin kontrolündeki bölgelerde çok sayıda hapishane ve tutukevleri bulunuyor. Bunlardan biri olan Adra Kadın Hapishanesi’nde en az 200 Suriyeli kadın mahkumun yer aldığı ifade ediliyor. Adra’daki Şam Merkez Hapishanesinde ise 10 bin tutuklunun bulunduğu hapishanenin 12 ana koldan oluştuğu her kolun 100 mahkumun sığabileceği 12 odayı içerdiği belirtiliyor.
Normal şartlarda 25 kişilik odaları olduğu belirtilen Halep Merkez Hapishanesi’nde devrimin ardından her odasında 50’den fazla mahkum tutuluyor.
14 bin mahkumun tutulduğu Saydaniye Merkez Hapishanesi’nin ise hiçbir hapishane yönetmeliğine tabi tutulmadığı İçişleri Bakanlığı’ndan bağımsız olduğu belirtiliyor. Denetim mekanizmasının bulunmadığı hapishane özel bir askeri birim tarafından korunuyor.
Şam’ın güneyindeki ünlü Filistin hapishanesi ise 60 kişilik 19 odaya sahip ve 1 metre karelik hücreleri bulunuyor. Daha önce Filistin hapishanesinde yatmış tutuklulardan edinilen bilgiye göre mahkumlar, tecavüz ve üç gün boyunca uykusuz bırakma dahil her türlü ağır işkenceye maruz kalıyor.
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu(SMDK) Başkan Yardımcısı Nura el-Emir Humus Merkez Hapishanesi’nde açlık grevi başlatılması üzerine İnsan Hakları Örgütlerine bir çağrıda bulunarak ”İnsan hakları noktasında rolünüze sahip çıkın ve Humus hapishanesinde açlık grevi başlatan tutukluların seslerine kulak verin’’ demişti.
Hapishane içerisinde özel bir kaynağın SMDK Basın Ofisine aktarılan bilgiye göre tutuklular Esed rejiminin cinayetlerini protesto etmek için açlık grevi başlattığı ifade edilmişti. SMDK’ya yapılan açıklamada ‘’Esed rejiminin Suriyeliler hakkında işlediği öldürme, işkence etme, zorla alıkoyma gibi suçlarına karşı hapishanede bir sivil direniş söz konusu’’ denilmişti.
Esed rejiminin Suriyeli tutuklular hakkında işlediği suçlara bir son verilmesini isteyen SMDK Başkan Yardımcısı Emir; ‘’Hapishanelere acil bir şekilde sağlık denetimi şartı getirilmeli. Rejim bu yöntemleri zalim düzenin değişmesini talep eden halka karşı bir sindirme aracı olarak kullanıyor’’ diye konuşmuştu.
Kızıl Haç çalışanlarının acil bir şekilde hapishanelere girerek tutukluların sağlık kontrolünden geçirilmesini talep eden Emir, bu durumun ertelenemeyeceğini söylemişti.
Humus hapishanesinde yaşanan başkaldırının bir ilk olmadığını ifade eden Emir, daha önce de bir çok hapishanede buna benzer başkaldırıların yaşandığını ancak rejimin bu insanları ilaçtan bile mahrum ederek ölüme terk ettiğini ifade etmişti.
Hapishanelerdeki kadın sayısının her geçen gün arttığına dikkati çeken Emir; ‘’Hapishane idaresinin tutukluların durumunun düzeltileceğine yönelik verdiği sözler göz boyamaktan öteye geçmiyor’’ şeklinde konuşmuştu.
Geçiş Dönemi Adalet Komisyonu Başkanı Avukat Ammar Tebab tahminlere göre ülke genelinde 60 binden fazla insanın, en az ihtimalle yaklaşık 54 bin Suriyelinin kayıp olduğunu, bunlardan, bin 348’i çocuk, bin 511’i kadın 6 bin 722 kişinin ise infaz edildiğini kaydetmişti.
“Suriye, halkına yönelik zorla alıkoyma suçunu işleyen ilk devlet değil, son da olmayacak ancak bir toplumun tamamının zorla alıkonulduğu tarihe geçecek” diyen Tebab, İdlib’in Vadi el-Dayf bölgesi yakınlarında yaşananların bunu teyit eden bir örnek olduğunu ifade etmişti.
Tebab, bu bölgede yaşananlara ilişkin, rejim güçlerinin bölgeyi tamamen kuşattığı sırada buradan kaçmalarına fırsat tanıdığı kişilerin geride kalan yakınlarının akıbetleri hakkında en ufak bir bilgi alamadıkları örneğini verdi ve Komisyon’un elinde bunu kanıtlayan tanıklıkların olduğunu aktarmıştı.
Tebab, Suriye ordusunda 13 yıl askeri polis olarak görev yapan uluslararası soruşturma kapsamında kod adı “Ceasar” (Sezar) olarak belirtilen kişinin sızdırdığı işkence fotoğraflarının, ülkede yaşanan 11 bini aşkın zorla alıkoyma vakalarının örneklerinden olduğunu belirterek, “Bunların sorumluluğunu Esed rejiminin taşıdığı konusunda şüpheye mahal yok. Ancak bu dünya, üzülerek söylemeliyim ki, siyasi nedenlerden ötürü sessiz kalmayı tercih etti ve insana itibarını kazandırma yolunu seçmedi” değerlendirmesinde bulunmuştu.
Buna karşın, söz konusu siyasi zorunlulukların uluslararası toplumu, IŞİD örgütüyle karşı karşıya kaldığında “onu ortadan kaldırmayı vaat eden” açıklamalar yapmaya ittiğine dikkati çeken Tebab, “İşte bu, asıl suçluyu görmezden gelen çifte standardın delilidir. IŞİD’in yaptıkları, bütün dünyanın, işlediği suçlar karşısında susma kararı aldığı Esed rejiminin yansımalarıdır” demişti.
Tebab, BM’nin Suriye’ye yönelik kararlarının genişletilmesi için gerekçeler bulma girişimlerini, “şaşırtıcı siyasi ayrılıklar” olarak nitelendirdi. IŞİD’in Suriye’deki varlığından önce 2012 yılında alıkonulan Amerikalı gazeteci James Foley’in, örgüt militanları tarafından geçen haftalarda başı kesilerek öldürülmesini örnek göstermişti.
Buna karşın, dünyanın, kendi elleriyle delillerine ulaştığı 11 bin kurban konusunda suskun kaldığını yineleyen Tebab, “Bu örnekle (James Foley) anladık ki, dünyanın koruması için insana insanlık değerini veren ırkı imiş. Seni adil olmayan bir denklemin içerisine yerleştiren bu durum diyor ki, 11 bin Suriyeli, bir ABD vatandaşına denk değildir.
Tebab, konuşmasının sonunda, “Bizim yaptığımız, Suriye’deki suçların ne zaman işlenmeye başladığını belirlemek değil. Ancak biz, bu suçların sonu geldiği ve insana itibarının iade edildiği günleri sabırsızlıkla bekliyoruz” ifadesini kullanmıştı.