Yüksek Müzakere Kurulu (YMK) Resmi Sözcüsü Munzir Mahus, Suriye’de her alanda durumun kötüye gitmesinin, Esed rejimi ve müttefiklerinin planlarının bir parçası olduğunu söyledi. “Siyasi süreç, tam bir inatlaşmaya dönüştü” şeklinde konuştu.
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) üyesi de olan Mahus, dün yaptığı açıklamada, Suriye’nin diktatörlükten kurtularak, çağdaş bir devlet haline gelmesi için Cenevre’de ortaya konan siyasi geçiş sürecinin, Esed rejimi tarafından kimi zaman genişletilmiş hükümet, kimi zaman da ulusal uzlaşı hükümeti adı altında yapılan alternatif tekliflerle değersizleştirildiğini belirtti.
Açıklamasında, Beşşar Esed’in, son konuşmasında kendince krizden çıkış yolunun siyasi geçiş süreciyle değil, askeri çözüm ve kendi deyimiyle Halep’i özgürleştirerek muhalefeti safdışı etmekten gerçtiğini söylediğine işaret ederek, “Esed rejiminden katliam, soykırım ve ülkedeki yıkımda payı olan hiçkimsenin siyasi geçiş sürecinde rol alması mümkün olamaz” dedi.
Müzakere sürecinde birbirine zıt iki yaklaşım olduğuna dikkat çeken Mahus, bu yaklaşımları, “Zalim bir rejimi tamamen değiştirmek isteyen bir muhalefetin yaklaşımı ile insani durumda herhangi bir ilerleme sağlanmasını istemeyen, muhalefeti siyasi çözümden uzaklaşmaya zorlamaya çalışan, uluslararası güçlerin tamamen kontrolü dışına çıkmış ve nihayetinde siyasi geçişten kaçan bir rejimin yaklaşımı” şeklinde açıkladı.
Suriye’deki siyasi çözüm çabalarının tam bir inatlaşma haline dönüştüğünü vurgulayan Mahus, sözlerini şöyle sürdürdü,
“Ufak çaplı, kısa ve bölgesel ateşkesler varolmasına rağmen, Suriye’de ateşkesten bahsedemeyiz. Çatışmalar ve özellikle varil bombası saldırıları artarak devam devam ediyor. Esed rejimi ve müttefikleri, BMGK’nın 2254 ve 2268 sayılı kararlarına kesinlikle saygı duymuyor. Siyasi çözüm süreci, ölüm döşeğinde. Bugün siyasi çözüm sürecinde ortaya çıkan tıkanıklık durumu siyasi bir meseledir. Bu meselenin çözülmesi teknik araçlarla mümkün değil. Sorun çok derinde. Bu sorun, sadece basit ihtilaflar, ayrıntılar üzerinde anlaşamama, sivri uçların törpülenmesi ya da orta yolu bulmak için karşılıklı taviz verme meselesi değildir.”
Mahus, kuşatma altındaki bölgelere ulaşan insani yardım oranının düşüklüğünün, Esed rejiminin verdiği sözleri tutmadığına dair varolan şüpheleri güçlendirdiğini dile getirerek, şunları söyledi;
“Yerine ulaşan insani yardımların oranı sadece yüzde 46 civarında. Ulaşılması güç bölgelere giden insani yardımların oranı ise yüzde 12. Bu bölgelere sadece bir kere yardım ulaştı, nadiren iki defa yardım ulaşan yerler var. Bu durum, ikinci dünya savaşında Leningrad şehrinin durumuyla aynı.”
Mahus, açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Bu rakamlara işaret edilmesi gerekiyor. Söz konusu yardımların çoğu, sağlık malzemelerinden yoksundu. Yardım konvoylarında bulunan sağlık malzemelerine Esed rejimi tarafından otomatikmen el konuluyor. BMGK tararfından alınan 2254 ve 2268 sayılı kararlara göre, siyasi süreç için uygun ortam oluşturma çerçevesinde Cenevre müzakerelerinden önce bu yardımlar ulaştırılmalıydı.”
Esed rejiminin, kuşatma altında tuttuğu bölgelerde yaşayan halkı ve devrimcileri teslim almak için, ölüme kadar açlık ve hastalığa mahkum ettiğini belirten Mahus, açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Suriye’deki insani kriz öyle bir noktaya ulaştı ki, anneler çocuklarını açlıktan ölmekten kurtarmak için ağaç yapraklarını pişirip yediriyor. Buna dair, Suriye’de ikinci dünya savaşının holokost günlerini andıran, açlıktan bir deri bir kemik kalmış insanlara ait görüntüler geçmişte yayınladı.”
Mahus, Suriye’de Esed rejiminin hapishanelerinde bulunan tutuklulara da değindi. Bu konuda herhangi bir ilerlemenin sağlanamadığını ve Esed rejiminin tutuklulara vahşice işkence etmeyi sürdürdüğünü ifade ederek, sözlerini şöyle bitirdi;
“Tutuklu sayısının tam olarak vermek mümkün olmamakla beraber 250 bin tutuklunun olduğunu tahmin ediyoruz. Ayrıca, arkalarında yaşadıklarına dair hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolan 100 bin civarında insan var. Bu insanların toplu mezarlara gömüldüğünü düşünüyoruz. Bunlar zamanla ortaya çıkacaktır.”